2008 -2016 yılları arası hem dünyada hem de Türkiye’de mevcut ekonomik düzen ve uygulamaların kısaca kapitalizmin sancıları artmaya başladı, insanlar, şirketler, ülkeler aslında olumsuz gidişatın farkında olmalarına rağmen çözüm üretmekten ziyade palyatif önlemlerle bugüne gelindi.
Geçmiş yıllarda büyüklük, karlılık, doğru büyüklük ve karlılık gibi kavramlar daha öndeyken bugün artık sürdürülebilirlik ve devamlılık öne çıkan ve benimsenen değer oldu. Bugün şirket alım satımlarında büyüklük yada karlılıktan önce sürdürülebilirlik ve karlılığa bakılıyor.
Dolayısı ile hem dünyaya hem de ülkemize rasyonel taraflı olmayan somut veriler penceresinden bakarak yapacağımız değerlendirmeler kendi gelişimimize katkı sağladığı gibi kendimizi, firmamızı, ülkemizi ve dünyayı da daha iyi anlayabilmemizi sağlayacak diye düşünüyorum.
Rasyonel somut verilere dayalı değerlendirmeler için çokça kaynak ve araç var elimizde bunlara sırasıyla bakalım;
Ekonomik Büyüme
Türkiye’de 2008 sonrası büyüme hızı azalarak son on yıllık ortalama, Cumhuriyetin kuruluşundan 2016 sonu büyüme hızı ortalamasına geriledi. Ancak bu dönemde nüfus arttı, büyüme, önceki yazımda da bahsettiğim gibi ağırlıklı olarak değerli Tl ve ithalata dayalı olarak gerçekleşti. Artan kur, yerli üretimin ihmal edilmesi, tarımda bile üretmemenin teşvik edilmesi, herşeye rağmen üreticinin ürettiğinden para kazanamaması, artan işsizlik, vatandaşın artan borçlanması buna karşın gelirlerdeki artmama ve ekonomik küçülme Türkiye için sürdürülebilir bir ekonomiyi sağlamaktan oldukça uzaklaştı.
Nitekim son dönemde Türkiye ekonomisi % 1,8 küçüldü. Mevsimsel etkilerden arındırılmış küçülme ise % 2,7. Arka arkaya iki defa küçülmeler ise durgunluğa işaret eder.
Bu küçülme rakamına sektörler itibarıyla baktığımızda büyüyen tek sektör inşaat olarak görülüyor. Yapılan inşaatları satın alacak kitle ise, diğer küçülen ve geliri azalan sektörlerde iş yapan şirket ve şahıslardan oluşmaktadır. Bu nedenle korkarım yakın zamanda inşaat sektöründe de bir durgunluk yaşanabilecektir. İstanbul’da konut satış fiyatları ve kiralamalarda % 20 ye yakın düşüşler olduğu basında ve satış yapan firmaların promosyonlarında da açıkça görülmektedir.
Büyümenin motoru ise güvendir, ancak gerek dünya ve gerekse ülkemizde güven seviyesi oldukça aşağıya gelmiş durumdadır. İnsanlar son derece temkinli ve ‘dur bakalım’ tavrındadırlar.
Milli Gelir
Milli gelir 2023’de 25.000 usd olarak hedeflenirken ekonomik sıkıntılar paralelinde 9.130 usd mertebelerine düşmüştü . Hesaplama metodolojisinin değişmesi ile en son 11.014 usd çıktığı belirtildi. (Milli gelirde 717 mia usd den 858 mia usd ye çıkmış oldu)
İstatistik için matematik kullanılarak istediğin sonucu elde etme sanatı derler. Ekonomik büyüme yine TUİK in açıkladığı üzere düşerken, işsizlik oranı artmakta, turizmde ciddi gelir kaybı yaşanmaktadır.
İhracat % 7 düşerken milli gelir nasıl yükseldi diye baktığımızda inşaat sektöründeki büyüme ile yine devletin yatırım harcamalarından kaynaklandığını görüyoruz. Öte yandan silah ve ilintili harcamalarda yatırım kalemi içinde yer almış Suriye konusuna 25 mia usd harcandığının açıklanması durumu teyit etmektedir.
Metodoloji değişiminde geriye dönük büyüme oranları da değiştirildi, milli gelir hesaplamasında tüketimin % 85 payı % 74’e düşürülürken yatırımların payı % 10’dan %’30 a yükseltildi. Tüketimde % 11 puanlık düşüş, imalat sanayi ve ticareti yani esnaf ve KOBİ’deki ekonomik sıkıntı ve küçülme ile batık kredilerdeki artışla kendini göstermektedir.
Milli gelir hesaplamasında en önemli metodoloji yanlışının ise gelir gruplarının tamamında her bir fert tek kişi olarak değerlendiriliyor. Yani vergi rekortmeni bir kişi 50 mio tl vergi öderken hiç vergi ödeyemeyen işsiz vatandaş iki kişi sayılıp toplam gelir ikiye bölünüyor.
Milli gelirin rakamdan ziyade kalitesini ortaya koyan homojen bir notlama ile yapılması daha da doğru olacaktır. Örnek 687,4 mia usd milli geliri olan İsviçre’de kişi başı milli gelir 84.983 usd iken 717 mia usd milli geliri olan Türkiye’de kişi başı milli gelir 11.014 usd ye oda metodoloji değiştirerek ulaşabilmiştir. Özetle gelir dağılımı ve gelir adaleti düzgün olmayan herhangi bir ülkenin kişi başı milli gelirini miktar ile ölçmek bana göre ekonomik bir açıklama olmamaktadır.
Bu anlamda kişi başı milli geliri artırmak ise eğitim ve teknolojiye yapılan yatırım ile ihracatın artması ile olabilir bunlar ise başka yazıların konusudur.
Enflasyon
2016 yılı tamamlanırken açıklanan resmi enflasyon % 8,5’dur. 2017’de maaşlara ve kiralara yapılacak zamlar açıklanan bu enflasyon rakamlarına göre yeniden belirlenmektedir.
Bu gerçeklikte çarşı pazarda durum ne diye baktığımızda ise bazı kalem tüketim maddelerine gelen zamlar şu çerçevededir: Zeytinyağı % 105, ayçiçek yağı % 27, dana eti % 25, yumurta % 90 , bakliyat % 40 ve Çay % 23. Sebzeden de örnek verirsek: ıspanak % 45 ve yeşil soğan % 44. Otomobil satışlarında ise gelen vergi artışları ile zam oranları > % 15 ler mertebesinde. Kış lastiği > % 20 civarında zamlandı. Son iki yılda boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine gelen zam oranı % 105 oldu.
Sokakta halkın gerçek enflasyonu ile resmi açıklanan enflasyon arasındaki fark halkın satın alma gücü ile gelir dağılımının bozulmasının arttığını göstermektedir .
Ücret zamları
Ücret zamları enflasyona göre ayarlandığından 2017 Ocak çalışan memur maaş zamlarıda % 3,04 ile % 3,3 arasında zam yapıldı. SGK ve Bağ-kur emekli maaşlarına açıklanan zam oranı %4,73. Özel sektörde bu sene muhtemelen yıllık bazda ortalama % 8 zam yapacak gibi gözükmekle birlikte birçok orta ölçekli kuruluş ya zam yapmayacak yada zammı yapıp işçi azaltacak gibi gözüküyor. Bu zamlarla çalışan ve emeklilerin satın alma gücü yine gerilemiş ve fakirleşme artmış oluyor.Asgari ücrette nette 1.300 tl sından 1.404,06 tl sına sadece 104,06 tl kadar artabildi. TUİK in açıkladığı resmi rakamlara göre artan işsizlik sonucu bu maaşı alabilenlerin sayısıda göreceli azalmış oldu.
İşsizlik ve Tüketici güven endeksi
TUİK yıl sonu açıklamasına göre yaklaşık 3,3 mio kişi işsiz % 11,1 . 15-24 yaş grubunda ise işsizlik % 19,2 olarak belirtildi. Nüfusumuzu 80 mio kabul edersek ,hane sayısını da dört kişilik aile hesabı üzerinden 20 mio ve işsizlerin de her hanede bir kişi olduğunu varsayarsak yaklaşık %16-17 hanede işsizlik durumu mevcut çıkarımı yapabiliriz. Sosyal adelet ve gelir dağılımı bu rakamlara göre bile oldukça bozulmuş durumda bazı değerlendirmeler işsizliğin çok daha yukarıda olduğunu görüşünde.
Bu verileri milli gelir ve ekonominin büyümesine etkisinde aklımızda tutalım, bu kesimin satın alma gücünün olmaması yani tüketim ekonomisinden çıkmaları ekonominin bizahiti kendisini küçültecektir. Nitekim açıklanan ekonomik büyüme rakamlarındaki küçülme , hesaplamada tüketim payının % 85’den % 74’e indirilmesine ragmen ciddi oranda düşmüştür. Bu da kısaca fakirleşme artıyor demektir.
Diğer taraftan çalışan iş gücü rakamlarına baktığımızda yaklaşık 30 mio kişi çalışmaktadır. Çocuk ve öğrencileri çıktığımızda bu çalışma oranı düşüktür ,çalışanların arasında kadın çalışanların sayısının düşüklüğü gelişmesi gereken başka bir konudur , çalışılan sektörlerin uluslararası teknolojik rekabet sağlayabilecek olan iş alanları payı da oldukça düşük kalmakta bizi uluslararası rekabet ve ihracattada geri bırakmaktadır.
Tüketici güven endeksi kısaca tüketicilerin geleceği nasıl gördüklerine bağlı olarak ev-otomobil-tatil-mobilya vs kalemlerde olası harcama isteklilikleri ile eğilimlerini gösteren bir endekstir. Kasım 2016’da bu endeks 68,9 seviyesine kadar düşmüştür. Haziran 2011’de endeksin 96,42 seviyesinde olduğunu hatırlarsak tüketici güven endeksindeki ciddi küçülmeyi daha rahat görebiliriz.
Bu 2017 de önümüzdeki dönem gerek harcama ve gerekse tasarruf eğiliminin ve beklentilerinin iyice azaldığı anlama gelmektedir. Bu korkuyada işaret etmektedir.
Kur artışı/Devalüasyon
Uzun zamandır Türkiye ekonomisinde değerli TL politikası ile içerdeki tasarruf açığı, yurtdışı tasarrufların yüksek faizle Türkiye’ye çekilmesi üzerine kurgulanmıştı. Bu politika ithalatı patlatırken yerli üretimi rekabette zor durumda bırakmış ancak tüketim ekonomisi ve ithalat ile büyüme sağlanabilir olmuştu. Tabii ekonomilerde en önemli unsur sürdürülebililik, 2015 ocak ayında usd/tl 2,34 iken Ocak 2017 de 3,64 e gelmiştir. Usd % 53,4 bir değer kazanmış ya da TL iki senede % 53,4 değer kaybetmiş durumdadır.
Bu durumdan en çok etkilenen yabancı para cinsinden borcu olan kamu, özel sektör kuruluşları ile gerçek kişilerdir. Özel sektörün borcu yaklaşık 225 mia usd. 3 tl den 3,64 tlye çıkan usd kuru özel sektör borcunun 144 mia tl artması anlamına gelmektedir. Özel sektör bu borcu işçi çıkarıp, zam yaparak bir kısmını ancak karşılayabilecek demektir bu da enflasyonu artıracağından gelir dağılımı daha da bozulacak fakirlik artacaktır. Keza bu sene özel sektörün yaklaşık 69 mia usd borç geri ödeme bir başka kur baskısı yaratacak önemli bir faktör olarak önümüzde durmaktadır. Aynı şekilde kamunun 61 mia usd dış borç ödemeleri de bir başka kur artış unsurudur.
Sonuç itibarıyla tamamen somut rakam ve verilerle yukarıda açıklanan kriterlerin özeti, 2017 ve önümüzdeki senelerde risk yönetiminin ve verimliliğin çok daha önemli hale geldiği gerek hane halkı gerek esnaf ve kobi ve gerekse büyük şirketlerin her türlü riski hedge edecek önlem ve stratejileri gündemlerinin birinci maddeleri olarak yönetmeleri acil ve önemli olarak ortada durmaktadır.
Dünyadaki gelişmelerle Türkiye’deki gelişmeler ve güneydoğu komşularımızdaki savaşlarla bunların olası sosyal yansımaları yukarıdaki değerlendirmelere ilave edilmelidir.
BCD, bu bilinç ve odaklılığı ile KOBİ’lere öncelikli risk yönetimi ve verimlilik konularında verdiği danışmanlık faaliyetlerine 2017’de de devam etmektedir. Bcdturkey.com.tr Ender Balcı
2016 to 2017 economy
Geçmiş yıllarda büyüklük, karlılık, doğru büyüklük ve karlılık gibi kavramlar daha öndeyken bugün artık sürdürülebilirlik ve devamlılık öne çıkan ve benimsenen değer oldu. Bugün şirket alım satımlarında büyüklük yada karlılıktan önce sürdürülebilirlik ve karlılığa bakılıyor.
Dolayısı ile hem dünyaya hem de ülkemize rasyonel taraflı olmayan somut veriler penceresinden bakarak yapacağımız değerlendirmeler kendi gelişimimize katkı sağladığı gibi kendimizi, firmamızı, ülkemizi ve dünyayı da daha iyi anlayabilmemizi sağlayacak diye düşünüyorum.
Rasyonel somut verilere dayalı değerlendirmeler için çokça kaynak ve araç var elimizde bunlara sırasıyla bakalım;
Ekonomik Büyüme
Türkiye’de 2008 sonrası büyüme hızı azalarak son on yıllık ortalama, Cumhuriyetin kuruluşundan 2016 sonu büyüme hızı ortalamasına geriledi. Ancak bu dönemde nüfus arttı, büyüme, önceki yazımda da bahsettiğim gibi ağırlıklı olarak değerli Tl ve ithalata dayalı olarak gerçekleşti. Artan kur, yerli üretimin ihmal edilmesi, tarımda bile üretmemenin teşvik edilmesi, herşeye rağmen üreticinin ürettiğinden para kazanamaması, artan işsizlik, vatandaşın artan borçlanması buna karşın gelirlerdeki artmama ve ekonomik küçülme Türkiye için sürdürülebilir bir ekonomiyi sağlamaktan oldukça uzaklaştı.
Nitekim son dönemde Türkiye ekonomisi % 1,8 küçüldü. Mevsimsel etkilerden arındırılmış küçülme ise % 2,7. Arka arkaya iki defa küçülmeler ise durgunluğa işaret eder.
Bu küçülme rakamına sektörler itibarıyla baktığımızda büyüyen tek sektör inşaat olarak görülüyor. Yapılan inşaatları satın alacak kitle ise, diğer küçülen ve geliri azalan sektörlerde iş yapan şirket ve şahıslardan oluşmaktadır. Bu nedenle korkarım yakın zamanda inşaat sektöründe de bir durgunluk yaşanabilecektir. İstanbul’da konut satış fiyatları ve kiralamalarda % 20 ye yakın düşüşler olduğu basında ve satış yapan firmaların promosyonlarında da açıkça görülmektedir.
Büyümenin motoru ise güvendir, ancak gerek dünya ve gerekse ülkemizde güven seviyesi oldukça aşağıya gelmiş durumdadır. İnsanlar son derece temkinli ve ‘dur bakalım’ tavrındadırlar.
Milli Gelir
Milli gelir 2023’de 25.000 usd olarak hedeflenirken ekonomik sıkıntılar paralelinde 9.130 usd mertebelerine düşmüştü . Hesaplama metodolojisinin değişmesi ile en son 11.014 usd çıktığı belirtildi. (Milli gelirde 717 mia usd den 858 mia usd ye çıkmış oldu)
İstatistik için matematik kullanılarak istediğin sonucu elde etme sanatı derler. Ekonomik büyüme yine TUİK in açıkladığı üzere düşerken, işsizlik oranı artmakta, turizmde ciddi gelir kaybı yaşanmaktadır.
İhracat % 7 düşerken milli gelir nasıl yükseldi diye baktığımızda inşaat sektöründeki büyüme ile yine devletin yatırım harcamalarından kaynaklandığını görüyoruz. Öte yandan silah ve ilintili harcamalarda yatırım kalemi içinde yer almış Suriye konusuna 25 mia usd harcandığının açıklanması durumu teyit etmektedir.
Metodoloji değişiminde geriye dönük büyüme oranları da değiştirildi, milli gelir hesaplamasında tüketimin % 85 payı % 74’e düşürülürken yatırımların payı % 10’dan %’30 a yükseltildi. Tüketimde % 11 puanlık düşüş, imalat sanayi ve ticareti yani esnaf ve KOBİ’deki ekonomik sıkıntı ve küçülme ile batık kredilerdeki artışla kendini göstermektedir.
Milli gelir hesaplamasında en önemli metodoloji yanlışının ise gelir gruplarının tamamında her bir fert tek kişi olarak değerlendiriliyor. Yani vergi rekortmeni bir kişi 50 mio tl vergi öderken hiç vergi ödeyemeyen işsiz vatandaş iki kişi sayılıp toplam gelir ikiye bölünüyor.
Milli gelirin rakamdan ziyade kalitesini ortaya koyan homojen bir notlama ile yapılması daha da doğru olacaktır. Örnek 687,4 mia usd milli geliri olan İsviçre’de kişi başı milli gelir 84.983 usd iken 717 mia usd milli geliri olan Türkiye’de kişi başı milli gelir 11.014 usd ye oda metodoloji değiştirerek ulaşabilmiştir. Özetle gelir dağılımı ve gelir adaleti düzgün olmayan herhangi bir ülkenin kişi başı milli gelirini miktar ile ölçmek bana göre ekonomik bir açıklama olmamaktadır.
Bu anlamda kişi başı milli geliri artırmak ise eğitim ve teknolojiye yapılan yatırım ile ihracatın artması ile olabilir bunlar ise başka yazıların konusudur.
Enflasyon
2016 yılı tamamlanırken açıklanan resmi enflasyon % 8,5’dur. 2017’de maaşlara ve kiralara yapılacak zamlar açıklanan bu enflasyon rakamlarına göre yeniden belirlenmektedir.
Bu gerçeklikte çarşı pazarda durum ne diye baktığımızda ise bazı kalem tüketim maddelerine gelen zamlar şu çerçevededir: Zeytinyağı % 105, ayçiçek yağı % 27, dana eti % 25, yumurta % 90 , bakliyat % 40 ve Çay % 23. Sebzeden de örnek verirsek: ıspanak % 45 ve yeşil soğan % 44. Otomobil satışlarında ise gelen vergi artışları ile zam oranları > % 15 ler mertebesinde. Kış lastiği > % 20 civarında zamlandı. Son iki yılda boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine gelen zam oranı % 105 oldu.
Sokakta halkın gerçek enflasyonu ile resmi açıklanan enflasyon arasındaki fark halkın satın alma gücü ile gelir dağılımının bozulmasının arttığını göstermektedir .
Ücret zamları
Ücret zamları enflasyona göre ayarlandığından 2017 Ocak çalışan memur maaş zamlarıda % 3,04 ile % 3,3 arasında zam yapıldı. SGK ve Bağ-kur emekli maaşlarına açıklanan zam oranı %4,73. Özel sektörde bu sene muhtemelen yıllık bazda ortalama % 8 zam yapacak gibi gözükmekle birlikte birçok orta ölçekli kuruluş ya zam yapmayacak yada zammı yapıp işçi azaltacak gibi gözüküyor. Bu zamlarla çalışan ve emeklilerin satın alma gücü yine gerilemiş ve fakirleşme artmış oluyor.Asgari ücrette nette 1.300 tl sından 1.404,06 tl sına sadece 104,06 tl kadar artabildi. TUİK in açıkladığı resmi rakamlara göre artan işsizlik sonucu bu maaşı alabilenlerin sayısıda göreceli azalmış oldu.
İşsizlik ve Tüketici güven endeksi
TUİK yıl sonu açıklamasına göre yaklaşık 3,3 mio kişi işsiz % 11,1 . 15-24 yaş grubunda ise işsizlik % 19,2 olarak belirtildi. Nüfusumuzu 80 mio kabul edersek ,hane sayısını da dört kişilik aile hesabı üzerinden 20 mio ve işsizlerin de her hanede bir kişi olduğunu varsayarsak yaklaşık %16-17 hanede işsizlik durumu mevcut çıkarımı yapabiliriz. Sosyal adelet ve gelir dağılımı bu rakamlara göre bile oldukça bozulmuş durumda bazı değerlendirmeler işsizliğin çok daha yukarıda olduğunu görüşünde.
Bu verileri milli gelir ve ekonominin büyümesine etkisinde aklımızda tutalım, bu kesimin satın alma gücünün olmaması yani tüketim ekonomisinden çıkmaları ekonominin bizahiti kendisini küçültecektir. Nitekim açıklanan ekonomik büyüme rakamlarındaki küçülme , hesaplamada tüketim payının % 85’den % 74’e indirilmesine ragmen ciddi oranda düşmüştür. Bu da kısaca fakirleşme artıyor demektir.
Diğer taraftan çalışan iş gücü rakamlarına baktığımızda yaklaşık 30 mio kişi çalışmaktadır. Çocuk ve öğrencileri çıktığımızda bu çalışma oranı düşüktür ,çalışanların arasında kadın çalışanların sayısının düşüklüğü gelişmesi gereken başka bir konudur , çalışılan sektörlerin uluslararası teknolojik rekabet sağlayabilecek olan iş alanları payı da oldukça düşük kalmakta bizi uluslararası rekabet ve ihracattada geri bırakmaktadır.
Tüketici güven endeksi kısaca tüketicilerin geleceği nasıl gördüklerine bağlı olarak ev-otomobil-tatil-mobilya vs kalemlerde olası harcama isteklilikleri ile eğilimlerini gösteren bir endekstir. Kasım 2016’da bu endeks 68,9 seviyesine kadar düşmüştür. Haziran 2011’de endeksin 96,42 seviyesinde olduğunu hatırlarsak tüketici güven endeksindeki ciddi küçülmeyi daha rahat görebiliriz.
Bu 2017 de önümüzdeki dönem gerek harcama ve gerekse tasarruf eğiliminin ve beklentilerinin iyice azaldığı anlama gelmektedir. Bu korkuyada işaret etmektedir.
Kur artışı/Devalüasyon
Uzun zamandır Türkiye ekonomisinde değerli TL politikası ile içerdeki tasarruf açığı, yurtdışı tasarrufların yüksek faizle Türkiye’ye çekilmesi üzerine kurgulanmıştı. Bu politika ithalatı patlatırken yerli üretimi rekabette zor durumda bırakmış ancak tüketim ekonomisi ve ithalat ile büyüme sağlanabilir olmuştu. Tabii ekonomilerde en önemli unsur sürdürülebililik, 2015 ocak ayında usd/tl 2,34 iken Ocak 2017 de 3,64 e gelmiştir. Usd % 53,4 bir değer kazanmış ya da TL iki senede % 53,4 değer kaybetmiş durumdadır.
Bu durumdan en çok etkilenen yabancı para cinsinden borcu olan kamu, özel sektör kuruluşları ile gerçek kişilerdir. Özel sektörün borcu yaklaşık 225 mia usd. 3 tl den 3,64 tlye çıkan usd kuru özel sektör borcunun 144 mia tl artması anlamına gelmektedir. Özel sektör bu borcu işçi çıkarıp, zam yaparak bir kısmını ancak karşılayabilecek demektir bu da enflasyonu artıracağından gelir dağılımı daha da bozulacak fakirlik artacaktır. Keza bu sene özel sektörün yaklaşık 69 mia usd borç geri ödeme bir başka kur baskısı yaratacak önemli bir faktör olarak önümüzde durmaktadır. Aynı şekilde kamunun 61 mia usd dış borç ödemeleri de bir başka kur artış unsurudur.
Sonuç itibarıyla tamamen somut rakam ve verilerle yukarıda açıklanan kriterlerin özeti, 2017 ve önümüzdeki senelerde risk yönetiminin ve verimliliğin çok daha önemli hale geldiği gerek hane halkı gerek esnaf ve kobi ve gerekse büyük şirketlerin her türlü riski hedge edecek önlem ve stratejileri gündemlerinin birinci maddeleri olarak yönetmeleri acil ve önemli olarak ortada durmaktadır.
Dünyadaki gelişmelerle Türkiye’deki gelişmeler ve güneydoğu komşularımızdaki savaşlarla bunların olası sosyal yansımaları yukarıdaki değerlendirmelere ilave edilmelidir.
BCD, bu bilinç ve odaklılığı ile KOBİ’lere öncelikli risk yönetimi ve verimlilik konularında verdiği danışmanlık faaliyetlerine 2017’de de devam etmektedir. Bcdturkey.com.tr Ender Balcı